Reviews
Singles
Albums
Features
Interviews
Articles
Local
Clubs
Agenda
Music
Playlists
Labels

Sav Remzi



TIRK’ün aklı kulağında.
“Türk’ün aklı gözünde” derler ama bu Tirk’ün aklı yıllardır kulağında.

Yıllardır haber alamadığım bir dostla telefonda konuşmuş gibi, uzun uğraşlar sonunda toprağın onlarca metre altındaki bir cevhere ulaşmış gibi hissettim kendimi. Daha önce hiç bilinmeyen, fark edilmemiş ya da fark edilen ama önemsenmeyen bir cevher.
 
Daha da ileri gidersem, yaptığım şey bir ‘araştırmacı gazetecilik’ örneği olarak değerlendirilebilir belki diye de düşünmeden edemedim. Dünyanın pek çok yerinde yüksek mevkilerde olan ve insanüstü işler başarmış, başaran Türk’lerin isimlerini duyuyor, zaman zaman röportajlarını okuyoruz. İşte onlardan biri, son dönemin en başarılı ve özgün plak şirketlerinden olan Tirk Records’un kurucusu ve beyni Sav(Savaş) Remzi röportajıyla karşınızdayım.

Önce ufak bir tanıtım yazısı yazılmalı tabii ki. Bu adamın yapmış olduğu onca şey beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Eminim siz de bu röportajı okuduktan sonra içinizden  “Vay be” diye geçireceksiniz. ‘Ada’nın sadece damak tadına değil, göz ve kulak zevkine de yön verdiğimiz bir gerçek. Nudisco’nun en önemli etiketlerinden biri olan, daha da önemlisi ismi de bizzat ‘Türk’ olan Tirk Records hala çok yetenekli ve adı sanı duyulmamış isimleri bünyesine katmaya ve onları meşhur etmeye devam ediyor. Son olarak Londra’nın en yetenekli beat cambazlarından biri olan Architeq’in plağını yayınlayan label, nudisco arenasındaki en hatırı sayılır isimleri de bünyesinde barındırmaya devam ediyor.  

Londra’da uzunca süredir müzik endüstrisiyle iç içe olan herkesin Sav Remzi olarak tanıdığı Savaş, Londra gece hayatına ve müzik arenasına açtığı efsanevi kulüplerle zaman zaman yön vermiş, şu anda bizim tanıyıp bildiğimiz bir çok ismi dünyaya tanıtmış, iki plak şirketi kurmuş, milyonlarca plak satmış, Londra’nın en önemli festivallerine imza atmış biri.

1989 yılında açtığı bir caz kulübüyle başlayıp efsanevi The Blue Note geceleri ve Nuphonic Records ile devam eden müzikal serüveninin en şaşalı şu günlerinde plak şirketleri ve organizasyonlar için danışmanlık yapmayı sürdüren Sav hala ilk günkü tazeliğiyle, 7/24 müzikle yaşamayı sürdürüyor.

Geçtiğimiz günlerde 3 yıllık geçmişini 2xCD’lik bir toplama albümle gözler önüne seren pek lezziz Tirk Records etiketiyle, inandığı ve gerçekten sevdiği müzikleri yayınlayan Sav, dileriz ilerleyen aylarda biraz da bu röportajının yardımıyla İstanbul ve Türkiye’de güzel ve kuvvetli ortaklıklar kurarak çok yakınımızda cereyan eden yeni jenarasyon disco partilerinin daha da ateşlenmesine yardım edecek. İşte size bu işin asıl adamlarından birini, 'aklı kulağında Tirk', Sav Remzi’yi takdim ediyorum.

Öncelikle müzik endüstrisine nasıl bulaştığını, Nuphonic Records hikayesini ve son olarak da Tirk Records’un kuruluşunu çok merak ediyorum?
Buradaki pek çok Türk gibi restoran işletmeciliğinden ayrıldıktan sonra ailemin tüm baskılarına ve isteklerine rağmen 1989 yılında bir caz kulübü açmaya karar verdim. Neden restoran işine devam etmediğimi uzunca süre merak ettiler.  Restoran işini oldum olası sıkıcı ve külfetli bulmuştum, benim için hiç eğlenceli değildi. Ben biraz daha öteye bakmak istedim.

Mekanım bir süre sonra çok iyi eleştiriler almaya başlayan Red Eye’e dönüştü. O yıllarda çok sükse yaptık. Gilles Peterson, Andrew Weatherall, Ashley Beadle, Norman Jay gibi isimler düzenli teşrif ederek bizi sürekli olarak şereflendirdiler. Onların müziği bana çok ilham vermiştir. Tabii ki onca geceden sonra hepsiyle ayrı ayrı çok yakın dost olduk. Sonuçta 1992 yılında Nuphonic plak şirketini kurmak için hazırlıklara başlamıştım bile. İlk disco plağımı da 1993 yılında yayınladım.

Şu günlerde yeni albümünü yayınlayacak olan Faze Action’ın “In The Trees” EP’si. ‘Disco’ kelimesi o günlerde pis bir kelimeydi. Bu plakla label tam anlamıyla şahlandı ve dünyanın en iyi prodüktörlerinin plaklarını bir bir yayınlamaya başladık. DJ Harvey, Idjut Boys, Justin Robertson, Femi Kuti, Norman Jay, David Mancuso ve Andrew Weatherall gibi isimlerin hepsi benim label’ıman plaklar yayınladı. 8 yıllık sürede 170’ten fazla plak yayınladık ve label’ımız Britanya tarihindeki en bereketli, ilham verici ve önemli label’larından biri oldu.

2000 yılı başlarında satışlarda çok ani ve büyük bir  düşüş yaşadık. Tabii ki sebep internet’ten yapılan free download’lardı. O dönemdeki pek çok bağımsız plak şirketi gibi biz de “bugünlük bu kadarmış” diyerer plak şirketinin kapısına kilidi vurdk ve önümüze baktık. Nuphonic ile ilgilenirken de bir yandan şu anda çok meşhur olan Shoreditch bölgesinde The Blue Note adında bir mekan açmıştım. Bu mekan Londra gece hayatına büyük renk kattı ve tüm çevrelerde ses getirdi. Çok akıllıca düşünülmüş bir programlama stratejisiyle, DJ Harvey, Andrew Weatherall, James Lavelle, Gilles Peterson, gibi isimler ve ‘Goldie’s Metalheadz’, Talvin Singh’s ‘Anokha’, Ninja Tune’s ‘Stealth’ geceleriyle hatırı sayılır bir müdavim kitlesi edindik.

Kulüp dinleyicinin birbirinden değişik ve yenilikçi müziklere ve müzikal oluşumlara tanıklık ettiği bir platform oluverdi. David Bowie, Björk, Robbie Williams, Duran Duran’dan Simon Le Bron ve Massive Attack ekibi hemen aklıma gelen sayabileceğimiz sürekli müdavimlerimizden sadece bir kaçıydı. Herkes bu mekanda cereyan eden olayları izlemek ve harika müzikleri dinlemek, ilham almak için sürekli uğruyordu ve ben de bu sayede müzik çevrelerinde çok tanınmaya başladım. Bir çok önemli isimle de tanışma fırsatı buldum. 

2004 yılında festival arenasına giriş yaptım. İlk olarak Groove Armada ekibiyle Lovebox isimli festivali Londra’da gerçekleştirdik. 40 binden fazla kişinin dikkatini çekmeyi başardık. Groove Armada, JK, Hot Chip ve daha bir çok isim bu festivalde sahne aldı. Aslında Nuphonic kapandıktan sonra bir daha label açmamaya yemin etmiştim. Çünkü o günlerde müzik satmak gerçekten çok zor bir işti. Ayrıca zaten yüzlerce plak yayınlamıştım ve” ben bunu zaten yaptım” diye düşünüyordum.

Yine de her daim etrafımdaki sanatçı dostlarımdan harika müzikler almaya devam ettim. Fujiya&Miyagi’nin dinlettiği bir albüm kaydı ve henüz ismi bile olmayan bir grup ile yeniden işe koyuldum. Tirk Records macerası da böylece başlamış oldu. Bu isimsiz grup da sonradan gelişecek ve New Young Pony Club adını alacaktı. Sonrasında Tom Findley aka Sugardaddy ve Maurice Fulton’dan bir plak ve Tirk Records, UK Indie listelerini kalbinden vurmayı başardı.

Diğer bir çok plak şirketi kapanma korkusuyla günlerini geçirirken biz New Young Pony Club ile Mercury ödüllerine aday olduk. Böylece grup da çok daha meşhur oldu ve hemen sonrasında dünya turnesine çıktılar. Sonra Island bünyesindeki Modular Records’a imza attılar ve hikayenin gerisini biliyorsun zaten.

Tirk Records şu anda kataloğundaki 50. plağa doğru emin adımlarla ilerliyor ve Darshan, Tom Findley, Todd Terje, The Blockheads’den Chaz Chankel ve Hercules & Love Affair gibi isimlerin plaklarını yayınlamaya devam ediyor, edecek. Ayrıca şu günlerde birbirinden yeni ve yetenekli isimleri label bünyesine katmaktayız. Etrafımdaki şeyler aynı olmaya başlarsa sıkılmaya başlıyorum. Plak şirketimin de sürekli evrilmesini, müzikal bir afrodizyak gibi işlemesini istiyorum.

Tirk Records’un ilk müzikal konsepti nasıl temeller üzerine oluşturuldu? Nuphonic ile benzerlikleri var mıydı?
Tirk tamamen kendi dinamikleri ve yoluyla doğdu aslında. Ama aynen Nuphonic’de olduğu gibi yaşadığı süreci yani yol haritasını benim müzikal zevklerim doğrultusunda belirleyecek. Zaman değiştikçe müzik de değişiyor, benim zevklerim de öyle. Yani Tirk aslında hiç de Nuphonic gibi release’ler çıkarmıyor. Tamamen kendine özgü bir tarzı, yönü ve üslubu var.

Her şeye yağmen bu işte 10 yılı devirdim ve ben aslında her zaman kalpten bir soul aşığı olsam da her müziği seviyorum. Electro, techno, disco, afro ritimler, caz, dub, gospel ve hatta pop ve indie müzikler ilgli alanıma giriyor. Geçen yıl Virgin Media grubunun organize ettiği Road To V’de jüri üyeliği yapmam istendi. 4000 grup birinci olmak için kıyasıya bir yarışa girdi. Ben de seçilecek olan birinciyi belirleyecek kişilerden biri olarak seçildim. Seçilen grup meşhur V Festivali’nde ana sahnede yer alacaktı. Bu aynı zamanda Channel 4 televizyonunda yayınlanan 8 bölümlük bir programdı ve bu sayede beni ülke çapında daha da tanınır hale getirdi. Bu programdan sonra da hayatımda çok şey değişti. 

Tanıtım ve prodüksiyon işleriyle ilgilenen Intone isimli şirketi, pazarlama ve organizasyon işleriyle ilgilenen Itch şirketimle aynı zamanda kurdum. Itch aynı zamanda The Guardian, Virgin, Sony Singstar gibi bir çok firmaya, mobil şirketlere ve içecek markalarına müzik stratejileri ve festival aktivitelerinde yardımcı oluyor. Markaların ve sanatçıların dili gerçekten çok farklı.

Biz 20 yıllık bir tecrübeyle yolumuza devam ediyoruz. Bu yüzden etrafımızdaki bir çok şirketin doğru müzikal pazarlama önerileri ve projeleri için bizim bilgi birikimimize ve tecrübemize ihtiyacı var. Örneğin V Festival’deki VIP alanlarıyla ya da The Guardian gazetesinin Glastonbury’deki programıyla bizzat biz ilgileniyoruz. Havana Club’ın Isle Of Whiye’ı ya da Londra’nın ve Britanya’nın en önemli ve iyi festivallerinden olan Big Chill & Bestival’ın arenalarıyla da biz ilgileniyoruz. Yani plak şirketi ve tüm bu hengame arasında ben çok derinden, genellikle 7/24 müzikle iç içeyim. 

Etraftaki tüm bu nudisco modası için ne söyleyeceksin? Sence herşey ne zaman başladı ve bu ne kadar sürecek?
Disco 70’lerde düzenli olarak New York’da gerçekleşen Larry Levan’ın Paradise Garage ve David Mancuso’nun Loft partileriyle başladı. İlk defa bu partilerde plaklar dinleyicilere, büyük kitlelere çalındı. Latino, Afro, soul ve gospel kayıtları birleşerek bizim şu günlerde ‘disco beat’ dediğimiz müziğin ortaya çıkmasına ön ayak oldular.  ‘Disco’ terimi aslında ‘kendini keşfetmek’ veya ‘dans pistinin gerçek anlamını bulmak’ demektir. Atlantik’in öbür kıyısına ulaşınca ‘Disco Devrimi’  de başlamış oldu. Bunların hepsi olurken ben henüz ortada yoktum çünkü ergenliğimin ilk yıllarındaydım.

Modern Disco’yu da bu dönemden sayabiliriz. Bir çok müzik stili gibi 15 yılda bir retro popülarite geri gelir ve yeniden hayat bulur. Tek farkı bu sefer yeni prodüksiyon teknikleri ve teknolojilerini de saflarına katarak yeniden doğdu. Benim 90’larda bayıldığım müzikler nihayet dinlenmeye ve hatta mainstream olmaya başladı. Pek çok r&b grubu klasik disco beat’leri kullanmaya başladı ve bunu r&b olarak yeniden paketlemeyi başardı. Bu da nudisco’nun yeniden çok popüler olmasındaki bir diğer sebep. Herşeyden öte Disco, bizim günümüzde bildiğimiz dans müzik kavramının çıkış noktasıdır ve şu günlerde yaşanan bu hype de herkes gibi bizi de çok mutlu ediyor. Tek bildiğim yaptığımız işten büyük keyif aldığımız ve sonuna kadar yolumuza devam edeceğimiz. Çok büyük planlarımız yok, hiç de olmadı. İnsanların bizim yıllardır devam ettirdiğimiz çabalarımızı fark etmesi ve takdir ediyor olması sadece iyi bir haber, o kadar.

Sence Tirk bu ‘hype’ın oluşmasında ne kadar söz sahibi ve etken?
Ben disco sound’unu desteklemeye devam ediyorum çünkü bu sound’u gerçekten çok seviyorum. Soulful, mutlu bir müzik. Çok güçlü bir içeriği ve gerçekliği var. Ben bu işi çok uzun yıllardır yapıyorum ve şu sıralar herşeyin iyi gitmesi benim için sadece bir bonus. Herşey bu kadar popüler değilken de ben böyle plaklar yayınlıyordum. Yine de değişik, klasik anlamda disco olmayan müzikler yayınlamak için de çok çaba harcıyorum. Kişisel zevklerimi orijinal ritimlerle ve dans pisti etkisiyle birleştirecek kıyılar arıyorum. Ayrıca bu ‘revival’ hadisesinde de bir rolümüzün kesinlikle olduğunu düşünüyorum. Ama bu planladığımız bir şey değildi. Ben bu müzikleri yaıynlyorum çünkü gerçekten harika ve paylaşılmaya, yayınlanmaya değer olduklarını düşünüyorum.
  
Label’ın ismi olan “Tirk” de tamamen seni ve Türk ismini yansıtıyor öyle değil mi?
Evet! Benim geçmişimi yansıtan bir isim olsun istemiştim. Burada herkes benim Türk olduğumu biliyor. Sonuçta Tirk-ish bir isim olmasını istedim ve öyle de oldu.

Britanya ve Dünya üzerindeki en ilham verici, özgün plak şirketlerinden birinin sahibi olan bir Türk olarak neler söylemek istersin?
Aslına bakarsan evet günlük hayatta ve sektörümde benim gibi Türk’lere henüz rastlamadım. Bir Türk olarak burada Londra’da yaptığım her şeyden gurur duyuyorum. Sanırım herkezin izlediği yolu izlemedim. Kültürel olarak Bir İngiliz olduğum kadar bir Türk’üm. Ben aslında iki kültürün de en iyi taraflarını almaya çalıştım. İstanbul’u ve benim asıl memleketim Kıbrıs’ı çok seviyorum. Yine de tipik bir Türk olduğum söylenemez çünkü burada bir çok Türk’ün yaptığı şeylerin hiçbirini yapmıyorum, yapmadım. Ama yaptığım işlerle bir şekilde müzik sektöründe de olsa Türk bayrağını dalgalandırıyor olduğumu düşünmek bana mutluluk veriyor. 

Müzik sanatında bazı şeyleri olduran bir yaratıcı olmaktan dolayı fazlasıyla mutluyum. Yaptığım işi çok seviyorum. Ailemden çok az destek gördüğüm zor zamanlar da geçirdim. 4 kardeşin en küçüğüyüm ve her zaman ailedeki ‘kara koyun’ oldum. Buradaki ‘normal Türk akışı’na kendimi bırakmamak için elimden geleni yaptığım süre boyunca harika yerler gördüm, harika insanlarla tanıştım.Festival kültürünü ve canlı arenaları çok seviyorum, sanatçıları, bu alanda çalışan her türlü kreatif insanı. Ayrıca dürüstçe çok dolu bir hayat yaşadığımı ve buna rağmen genç kalmayı başardığımı da söyleyebilirim. En önemlisi de insanlara mutluluk verecek ve iyi vakit geçirmelerini sağlayacak müzikler yayınladım. Ben burada olmadığım zaman bile dinlenmeye devam edecek müzikler. Bu benim için bir toprak almaktan ya da bir dükkan, restoran açmaktan çok daha önemliydi.

Örnek aldığım ve özendiğim tek kişi ise benimle aynı işi yapan, müziği sonsuza kadar değiştiren Atlantic Records’un kurucusu Ahmet Ertegün’den başkası değildir.
Umarım insanlar da en az benim kadar label’ımı seviyorlardır. Bence etraftaki en iyilerden biri. Etrafımdaki insanların beğenilerini duyduğum zaman hala mahçup oluyorum. Sanırım ben herşeyin daha özel sound etmesini sağlayan bir Türk’üm.
 
Londra’da bir “Tirk” olarak yaşam nasıl?
Londra’da yaşamaktan büyük zevk alıyorum. Burası benim doğum yerim. Ayrıca bence business’ın, sanaıtn ve müziğin beşiği. Her zaman keşfedilmeyi bekleyen yeni cevherler ve sürekli değişen, gelişen bir çevre var. Aynı zamanda çok rekabetçi ve affı olmayan bir ortam.  Heran sınırlar biraz daha zorlanıyor. Ben buradaki Türk komünitesiyle sıkı ilişkiler içinde değilim aslında. İşim gereği çok kozmopolit bir hayat yaşıyorum, her türlü insanlar ilişki içindeyim. Buradaki müzik endüstrisi beni iyi tanıyor. Sadece Londra değil, Avrupa ve hatta Amerika’da da tanınıyorum. Sanırım hala beni Türk’ler çok az tanıyor.

‘Tirk 02’ benim 2009 yılında dinlediğim en harika disco toplamalarından biri. İçinde birbirinden önemli isimler yer alıyor. Bu toplamayı oluşturmak ne kadar zamanınızı aldı?
‘Tirk 02’ albümü Tirk Records’un 3 yıllık 12” geçmişini gözler önüne seriyor. Ayrıca plaklarda yer veremediğimiz bazı parçalar ve ilerleyen günlerde yayınlanacak yepyeni plaklardan parçalar da toplamada kendilerine yer buldular.
Albüm toplamda Tirk’ün 3 yıllık tarihine ışık tutuyor. Nu Disco’nun hikayesi. Her türlü medyasda harika eleştiriler alıyor olması da beni fazlasıyla mutlu ediyor.

Gelecek release’lerden de biraz bahseder misin?
Şu anda halihazırda imza attırdığımız bir sürü yeni isim var. Çok güzel albümler hazırlık açamasında. Canlı performanslar ve turnelerimiz olacak.
 
Şu sıralar sevdiğin prodüktörler ve label’lar hangileri? Belki bbize bir kaç tüyo da verirsin?
Kusursuz müzikal zevkleri ve dikkatleri olan isimlere saygım sonsuz. Mesela Carl Craig ve Gilles Peterson. Talking Heads’dan David Byrne’da benim en büyük kahramanımdır. MGMT’yi şu sıralar çok seviyorum ayrıca Arthur Russel, Minnie Riperton klasiklerine şu ara takmış durumdayım. Bat For Lashes ve VV Brown gibi isimlere de ilerleyen günlerde çok dikkat edin bence.

İstanbul ve Türkiye hakkında neler biliyorsun? Daha önce hiç ziyaret ettin mi? Türkiye’de bir “TTTT: Tirk Tour To Turkey” sence nasıl olur?
İstanbul’a bayıldım. Ben dünyanın dört bir yanını gezdim ve yine de dünya üzerindeki en favori şehrim olduğunu söylemek benim için çok kolay. Yakın zamanda modernleşmeye gösterdiği yatkınlığa, sıcakkanlı ve yeni düşüncelere yatkın insanlarına bayılıyorum. İstanbul’a ilk ziyaretimden tam 10 yıl sonra gittiğimde gördüğüm değişim beni hayrete düşürmüştü. Yakın zamanda yine oradaydım ve gördüğüm ilerleme beni şaşırtmaya devam ediyor. Ulaşım ve şehrin altyapısında yaşanan iyileşme gözle görülür boyutta. Geliştirilen projeler, büyüme, yapılan tanıtımlar ve her yerde karşınıza çıkan gece hayatı. Şehirde yaşayan çoğu insane da stil sahibi ve güzel, bakımlı görünüyor. 80’li yıllaırn coşkulu Londra’sını hatırlatıyor. İstanbul’da insanlar iyi vakit geçirmeyi çok iyi biliyor. Çok güzel bir parti kültürü olduğunu görüyorum. Sanat ve müziğin zenginleşmesi için hayli uygun alanlar olduğunu görüyorum. Bence İstanbul çok klas bir şehir.

Müzikal olarak ise yenilikleri takip eden, en göz önünde ve iyi sanatçıların performans sergilediği bir şehir. Beni en çok etkileyen şeylerden biri de şehir içinde yayın yapan radyoların çokluğu ve çeşitliliği oldu. Hepsi kendi tarzlarında yayın yapıyor ama neredeyse her tür dinlenebiliyor. Bir kaç kez yanlış kulüplere gitmiş olsam ve oradaki DJ’lerin çaldığı müziklerle irkilmiş olsam da, çoğunlukla büyük şehirlerdeki bu tür yanlış kulüplerde bu tarz gelişi güzel müzikler çalınıyor hep zaten. İstanbul tam anlamıyla 24 saat canlılığını koruyan ender şehirlerden. Türkiye’nin güneyindeki şehirlere de gittim, hepsi harika. Türkiye çok büyük bir coğrafi zenginliğe ve çeşitliliğe sahip. Bir Tirk organizasyonu gerçekten harika olur. Birileri kesinlikle bizi davet etmeli!

Son olarak eklemek istediğin ya da Türkiye’deki Tirk fanlarına söylemek istediğin birşeyler var mı?
Evet var. Hepinizi çok seviyorum ve bir gün İstanbul’da yaşamayı gerçekten çok istiyorum. Orada kendi harika festivalimi yapmak isterim! Aslında gerçekten çalışacak iyi Türk partnerler bulabilirsek Türkiye'de gerçekleşen gelmiş geçmiş en iyi festivale imza atarız. Ayrıca Türkiye’nin kültürel patlamasına ve dünyadaki tanıtımına katkıda bulunmayı gerçekten çok isterim!

Röportaj: Christopher Çolak
13 Nisan 2009

Interviews
 

Dominik Eulberg

Techno ranger from Westerwald: Dominik Eulberg
While not being a forest ranger, Dominik Eulberg produces techno that no one else is… more

T.E.E.

T.E.E.: Turzi Électronique Expérience
French pyschedelia virtuoso Romain Turzi gone wild with his real synths and analogue recording techniques… more

Hardfloor

Two Decades of Hardfloor
One of Germany’s best techno outlets, Hardfloor has been doing electronic music for 20 years… more

Kate Simko

Kate Simko: Soul & Heart
Chicago's Kate Simko is digging deep with her diverse style, full of soul & heart. more

Niederflur

Niederflur: Techno with an attitude
Cologne based duo Niederflur has been releasing mind blowing techno music since the early 90’s. more

Kaiserdisco

Kaiserdisco: "In No One's Shadow"
Kaiserdisco duo has gained reputation with their high quality dance floor tracks all around the… more

Michael Mayer

St. Vinyl: Michael Mayer
"You can get into trouble but you can also find a new friend" says Michael… more

Mr G

Mr G: Still Here
Most of us know Colin McBean for years now and he is making people dance… more

Mr G

Mr G: Hala Burada
90’lı yılların başından beri techno müziğin en önemli figürlerinden olan Colin McBean aka Mr G… more

Phonique

Phonique: Kissing Strangers
Phonique is kissing strangers in his new album released from the label of ‘best kept… more

FM Belfast

Be friends with FM Belfast
Do you really think that Iceland is all about melancholy, coldness and dark melodies? No… more

Danton Eeprom

Danton Eeprom: The most serious Frenchman
Londoner Frenchman Danton Eeprom is one of the most inlfuential and inspiring and emerging talent… more

Maayan Nidam

10 shots from Maayan Nidam
I caught Maayan Nidam just before her Vodka shots and asked her real questions before… more

Orlando Voorn

Orlando Voorn: Transit Technocu
Detroit techno denince ilk akla gelen isimlerden olan Orlando Voorn şu günlerde hiç olmadığı kadar… more

Jimmy Edgar

Müzikli Seks: Jimmy Edgar
Müziği seksüel bir titreşim ve etkileşim kaynağı olarak gören Jimmy Edgar dünya üzerindeki en yetenekli… more

Emika

Emika Drops The Other
Electronic music world is yet not aware but Emika is the next big thing in… more

Jason Smith

When Ai Was Ten
One of the world's most underground and best electronic music labels, Ai Records is celebrating… more

Phil Kieran

Phil Kieran's "Shh"
One of world's busiest electronic music producers and DJs, Phil Kieran released his debut "Shh"! more

Estroe

Estroe and her "Elemental Assets"
One of the best DJanes around, Estroe proves herself also in the production area with… more

Deniz Kurtel

Deniz Kurtel’in Ses Heykelleri
Uzunca süredir Amerika’da yaşıyor olsa da Türkiye’den çıkan ender kadın elektronik müzik prodüktörlerinden biri, belki… more