Reviews
Singles
Albums
Features
Interviews
Articles
Local
Clubs
Agenda
Music
Playlists
Labels

Dapayk



Örümcek Kafalılara Dapayk Techno Kılavuzu
Okuyacağınız röportaj sanırım uzun zamandır yaptığım en ciddi, doyurucu ve eğlenceli röportajlardan biri oldu. Dapayk'la minimal müziğin ardındaki kartelleri, para akışını, minimal techno kılavuzunu ve daha bir çok şeyi konuştuk. En çok da kendisini.


Dapayk, Marek Bois ya da gerçek ismiyle Niklas Worgt Berlin'de minimal raconu en iyi kesenlerden. Sözünü kesinlikle esirgemeyen, ağzına geleni söyleyen, bu yüzden dokuz köyden kovulan, ama sonuçta hep geri çağırılan biri. Sebebi ise yaptığı işte en iyilerden biri olması. Para için değil, istediği için müzik yapıyor olması belki de. Ya da zaman içinde ruhunu paraya tercih etmeden, hala müzikal idealleri uğruna saklıyor oluşu.

Dapayk drum&bass ve breakbeat'le başladığı müzik servüneninde uzunca süredir dört dörtlük ritimlerle ilgileniyor ve minimal müziğin kalesi Berlin'deki en güçlü derebeyliklerden birinin kralı. En sıkı minimal techno parçaların üretildiği beat fabrikası Rrygular, rave sound'unu minimal'le birleştiren Mo's Ferry ve son denemelerini gerçekleştirdiği yeni oyun alanı Fenou, derebeyliğin en önemli üç kapısı. Berlin'e özgü minimal müziğin köklerine inmek isterseniz, bulacağınız isimlerden biri Niklas Worgt ve label'ları olacaktır. Yaklaşık 9 yıldır bildiği yoldan şaşmadan ilerleyen Niklas Worgt, trend'lerden nefret ediyor. Ayrıca son albümünün kapağında da kibarlık edip bağıran bir kel adam koymuş, yoksa oradan bize orta parmağını gösterecekmiş!

Biraz kızgın gibi gözükse de, sakallarının ve öfkesinin ardında bilgeliği yatıyor. Minimal dünyanın en önemli ve harbi adamlarından biri, örümcek kafalıların, rantçıların, azılı düşmanı gündüzleri Dapayk geceleri Marek Bois karşınızda. 

Techno ve 4/4 müzikler üretmeye başlamadan çok önce drum&bass ve breakbeat scene'inin içindeydin. Dapayk olarak yayınladığın son albümünde break beat kırıntıları ve türevi oyuncaklar dikkat çekiyor. Bu durum eski günlere bir gönderme mi içeriyor, yoksa eski günlere duyduğun özlemin su yüzüne çıkmasının doğal ve önlenemez bir sonucu mu?

Belki de ikisi birden. Berlin'de herşey düz beat'ler ve minimal techno üzerine kurulu. Bir yerden sonra herşey sıkıcı bir hal almaya başlıyor.
Aslına bakarsan şu ana dek ürettiğim çoğu techno parçada da bu tür aksak ritim oyunları var. Parçanın groove'unu güçlendirmek için sıklıkla bu yola başvuruyorum. Şu ana kadar da başarılı oldum gibi görünüyor. Bir çok prodüktör, aksak ritimlerin oyun alanına girmekten çekiniyor. Benim deneyimlerimin söylediği ise tam tersi: Kitle her zaman çeşitliliği sever.  
 
Hala drum&bass scene'iyle bir bağın var mı? Mesela Goldie'nin son albümünü dinledin mi?
Hayır dinlemedim ama kesinlikle bakacağım. Açık olmak gerekirse drum&bass'in son 10 yılda pek değiştiğini düşünmüyorum. Yaklaşık bir ay kadar önce Berlin'deki tek drum&bass kulübü olan Icon'a gittim. Beynim reset'lendi adeta. Eski günlere döndüm. Tüm bu minimal 'pling plong'undan sonra çok hoşuma gitmitti. Ama hala 90'lardaki gibi bir sound var bir yandan. Değişen çok fazla bir durum yok senin anlayacağın. Bu yüzden de aslında arada bir içimden geliyor drum&bass dinlemek ve neler olduğuna şöylece bir göz gezdirmek. 

Önce Marek Bois debut'sü sonrasında ise Dapayk'tan albümler ardarda geldi. Bu iki alter ego arasındaki prodüksiyon paylaşımı nasıl oluyor. Mesela bu parçalar ortak bir havuzda mı üretildi yoksa her iki isim için de ayrı ayrı mesai mi harcadın?

Çoğunlukla direk olarak bir proje üzerinde çalışmam. Belirli periyotlarda parçalar üretirim ve yeterince olduğuna kanaat getirdiğimde onları birleştirmenin yollarını ararım. Ama şunu söyleyeyim, bir parçayı yapmaya başladığım ilk anda onu hangi projeme dahil edeceğimi bilirim. Bu yöntem beni sound'a konsantre olma anlamında çok ileri noktalara taşıdı. 2 sene önce yaptığım Dapayk parçaları da benzer şekilde üretildi. Şimdi yine yeni Dapayk koleksiyonunu bir albümde birleştirdim.

Oldukça somut ve tutarlı bir sound'un var. Ses heykellerin seni en sonunda hep Dapayk Solo ya da Marek Bois'e götürüyor. Bu yol hiç şaşmıyor. Rrygular, ve Mo's Ferry label'ları da aynı konsept ve tutarlılık içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Hatta son kız kardeş Fenou'yu da katabiliriz. Sen label'ların hakkında neler söyleyeceksin?

Bir label sahibi olarak sana söyleyecebileceğim en önemli şey, label'ın bir sound'u ve kendine ait bir stili olmasıdır. Müzik fanları senin label'ının ismini duyduklarında nasıl birşeyler duyacaklarını adeta bilmeliler. Adı söylendiğinde akıllarda belirli bir sound oluşmalı. Etrafta ne bulursa yayınlayan pek çok label var. Biz ise 8 yıldır benzer şekilde yolumuza devam ediyoruz ve gerçekten hatırı sayılır bir hayran kitlesine ve takipçiye sahibiz diyebilirim. Ayrıntı vermek gerekirse, Mo's Ferry ile deneysel rave sound'u üzerine gidiyoruz. Minimal ve breakbeat ya da rave elemanları üzerinde dönen bir crossover projesi. Rrygular ise minimal techno DJ tool'ları üzerine kafa yoran bir platform. Buradan yayınlanan parçaların benzer ses karakterleri ve dans pistine yapışan özellikleri var. Fenou ise deneysel pop ve minimal-house label'ı. Harmonik strüktürlerle ilerleyen daha huysuz denemeler.
 
Güncel elektronik müziğin gelişimi hakkında ve özellikle son dönemde giderek daha popüler olan nudisco ve deep house çılgınlığı hakkında ne düşünüyorsun?
Unutma ki her trend'in kendi anti-trend'i de vardır. Minimal denen şey bir kaç yıldır çok büyük şeyler başarıyor ama aslına bakarsan hala kemikleşmiş techno dinleyicileri için pek de birşey ifade etmiyor. Ayrıca belirli bir türü uzun süre dinleyen insanlar bu türden sıkılıyorlar.
Bazen sadece eski bilindik müzik türlerinde yeni parlayan isimleri bulmaya ihtiyaçları oluyor. Bulup çıkardıkları o şeyleri 'yeni' olarak bağırlarına basıyorlar. Deep house ya da nudisco her zaman buradaydı. Sadece bir kaç müzik dergisinin ve önemli insanın bu türleri itmesi ve popüler etmesi gerekiyordu. Bu iş her zaman böyle olmuştur, böyle olmaya da devam edecek. 2 yıl daha ver ve sonrasında yeni bir şey gelecek. Ben trend'lerle hiç ilgilenmedim. Biz her zaman bu konuda olabildiğince köşeli olduk. 5 yıl önce yayınladığımız bir parçayı çaldığın zaman bile insanların müziğimiz hakkında yapacağı yorumlar pek değişmez. Her şey yerli yerindedir. Hiç bir zaman hype'ların içinde yer almadığımız için de sanırım insanlar bizden hiç bir zaman sıkılıp bir kenara fırlatmadı. Biz her zaman onların müzikal dünyasının bir köşesinde durmayı sürdürdük.
 
İsimlerinden hangisi en çok senin zevklerini yansıtıyor?
Bu sorunun cevabı tabii ki Dapayk Solo! Tabii ki bu diğer projeleri sevmiyorum demek değil. Ama mesela Dapayk & Padberg'de Eva ile orta yolu bulmamız gerekiyor ya da Marek Bois ile minimal techno kılavuzuna bağlı kalmam gerekiyor.

'Devil's House' albümünün üretim sürecinde sana en çok ilham veren şey neydi?
Berlin kışı. Almanya'da kışlar olabildiğince gri'dir. Böylelikle karanlık sound'lar üzerinde çalışmak bir şekilde daha kolay hale gelir. Bu arada bir sürü David Lynch filmi seyrettim ve son albümde de isim dahil bu sürecin yansımalarını görebilir, duyabilirisiniz...

Dapayk ismine nasıl karar verdin? Eva Padberg ile nasıl tanıştınız? Marek Bois ve Dapayk bir Dr. Jeykl ve Mr. Hyde vakası mı?
Dapayk aslında kazara seçilmiş bir isim. Daha önce başka isimler kullandım. 90'ların sonlarında bir promoter beni resident bir live act olarak istedi ve son telefon görüşmemizde posterlerin yarına yetişmesi gerektiğini ve ona bir isim vermem gerektiğini söyledi. Tam o sırada arkadaşımın evindeydik ve duvarda bir örümcek gördük. Arkadaşım Bulgar'dı ve bana Bulgarca'da '"payk"ın örümcek demek olduğunu söyledi ve böylelikle "Da Payk" doğmuş oldu. Söylenişi çok hoşuma gitti ve zamanla onu bir kelime haline getirdim. Gerçek ve derin bir anlamı olmayan bir isim olsun istedim ve işte aradığım şey de tam "Dapayk" gibi birşeydi. O günden beri bu ismi kullanıyorum.

Eva'yla okulda tanıştım. Ortak bir arkadaşımız vardı ve ona aşıktı. Eva'yı yaptığımız partilerden birine çağırdı ve bende onunla o partide tanıştım. Tanışmamızdan yaklaşık 10 yıl sonra da evlendik. Marek Bois ise tamamen aramızda yaptığımız bir şakanın ürünü ama bunu sana İngilizce olarak anlatmam nereyse imkansız. O yüzden boşver gitsin! Marek ismini daha önce bazı parçalarımda da kullanmıştım. Bu alter ego ortaya çıktığında sadece Marek'e bir soyadı eklemek kalmıştı. Marek Fransızca'da ahşap demek. Sert sound eden kuru bir müzik!  

Parçalarını oluşturan iskeletin en önemli kısmı senin için neresidir? Genellikle bir parçanı hem prodüksiyon, hem tema anlamında nasıl  bir sürecin sonunda oluşturursun?
Bas! Genellikle beni bir groove'a yaklaştırması muhtemel bir sample'la işe başlarım. Sonra oltalayacak bir oyuncak bulmaya koyulurum. İlk başta bu sadece bir loop da olabilir. Daha sonra ise aranjmanı bitirip bir sound haline gelecektir. Bazen ilk sample'dan eser bile kalmayabilir.
 
Albümünün ismi neden 'Devil's House'?

Bazı parçaları iki yıl önce Dapayk & Padberg'in 'Black Beauty' albümü üzerinde çalışırken bitirmiştim aslında. Bir kaç tane de karanlık parça vardı elimde. Sonrasında ise seyrettiğim filmlerden de etkilenerek hayali bir film için bir soundtrack yapmaya karar verdim. Bazı parçaları birleştirmek, bazılarını ise bölmek için üzerlerinde tekrardan çalışmaya koyuldum. Amacım 1. parçadan, son parçaya kadar yolunu kaybetmeden, ama birbirinden farklı parçalar dinleyerek yolun sonuna gelmekti. Berlin kışları karanlık bir hikayeyi seslendiren müziklere yardımcı oldu. Etrafındaki her şey ve herkes olabildiğince griyken, bir filmde şu repliği buldum; -''Come to the devil's house.'' Albümün moduna ve loop'una hayli uymuştu. Elimdeki bir oldskool enstrüman ile de çok iyi gitti. Albümün ismi de böylelikle hazırdı.

Albümün kapağında bağıran bir adam var. Neden veya kime bağırıyor, arkasındaki hikaye nedir?
Tüm albüm bir ego yolculuğu! Bir kendini beğenmişlik. Bu imgeye bir alternatif herhalde olsa olsa 'orta parmağı göstermek' olabilirdi. Daha önce yaptığım her albümde bir şekilde insanlarla uzlaşmam gerekiyordu. Bu sefer işler değişti. Sadece çok sevdiğim parçaları yayınladım bu sefer! Herkesin sonuna kadar anlayacağını ve beğeneceğini de düşünmüyorum. Sanırım şu anda bir 'minimal techno weirdo' olarak pozisyonum çok daha sağlam bir yerde!

Sound kozmosun hakkında ne söyleyeceksin, fazlasıyla büyük ve derin...

Teşekkürler! Yapmaya çalıştığım, genel minimal jargonunun biraz ötesine geçmeye çalışmaktan ibaret aslında. Her şey olabildiğince-az ya da çok- geleneksel techno.

Şu günlerde beğendiğin prodüktörler ve plak şirketleri hangileri?
Olene Kadar'ı çok beğeniyorum. Bizim label'dan yayınları olan yeni bir isim. Şu ana kadar bilinen her kuralı hiçe saymasına rağmen sonuçta hala harika parçalar üretebiliyor olması beni çok etkiledi. Bir de From Karaoke To Stardom. Eğer Olene Kadar deneysel ise, FKTS da minimal benzeri düsturda deep olur herhalde.  Ayrıca Dave Aju'nun Circus Company'den yayınladığı işleri de çok beğeniyorum.

Müzik yapmak için müzik haricinde nelerden etkilenirsin?

Ben başka müzikleri ve prodüktörleri pek dinlemem. Eğer parçalarımıza söz lazımsa etrafımızda, Berlin müzik sahnesinde olup bitenlerden bahsederiz. Sound olarak ise bu biraz daha farklı. Çoğunlukla field recording'le ilgilenirim ve parçalarımda da yer veririm. Bazense bilgisayarın başında doğal sesler çıkarmak için uğraşırım. Tüm bunlarn bana her zaman yararı oldu ve müzik üretiminde yeni yollar bulmamı sağladı.

Berlin gece hayatını ve yaratıcılığını seviyor musun? Yoksa başak bir yeri mi tercih edersin?

Berlin harika! Gerçekten! Eğer diğer şehirlerle kıyaslamak istiyorsan, burası kesinlikle partiler ve elektronik müzik için en iyi yer. Berlin'de tek sorun promoter'ların genellikle aynı konseptlere takılıp kalmaları. Eğer birkaç yıldır getirisi iyi olan bir parti konsepti varsa bunu neden değiştirelim ki diye düşünüyorlar. Buraya gelen her parti turisti de aynı deneyimleri yaşayarak ülkelerine dönüyor. Kötü olan, her hafta aynı şeyler oluyor! Bir süredir dışarı çıkmamaya başladık çünkü daha gecenin başında beklentilerimizin nasıl karşılanacağını biliyoruz. Son altı aydır daha küçük çaplı kulüpler de açılıyor. Yeni clubbing alternatifleri üzerine gidiyorlar. Neler olacağını yaşayıp göreceğiz. Gürcistan ya da Japonya'da harika partiler gördüm. İnsanlar gittiğim bu yerlerde müziğe çok daha fazla değer veriyorlardı sanki. Almanya'da 20 yıldır techno partileri yapılıyor ve bazen buradaki insanların bundan artık olabildiğince sıkıldığını düşünüyorsun. 

Neden bir kaç arkadaşınla birlikte Richi Hawtin'i Uri Geller'e benzeten fotomontajlar yaptınız? Label'ın ismini de M_anus'le değiştirmişsiniz...
Aslında bizim olayımız Richi Hawtin ya da M_nus çatısı altındaki insanlarla değil. M_nus zaman içinde gerçekten çok büyüdü ve bu durum gerçekten de çok büyük bir çalışmanın ürünü fakat, tüm bu ünün yanında bir sorumluluk da getirmeli. Başarı ve paranın insanları nasıl değiştirdiğini görmek gerçekten üzücü. Bir çok sanatçının M_nus'a geçtikten sonra nasıl bir değişim geçirdiğine kendi gözlerimizle tanık olduk. Biz buna "m_nus okulu" diyoruz. Bazen bu label'a dahil olan sanatçıların gerçekle olan bağlarının koptuğuna inanıyorsun. Biz genellikle davranmayı şeçtikleri şekillere suskun kalarak, sadece başımızı sallamayı yeğledik. Bir arkadaşım bu fikirle geldi ve m_nus logosunu çöpe atan bir piktogram yaptı. Buna gerçekten tepkiler aldık. Pek çok yerden. Bir çoğu da kişisel tepkilerdi. Bir çoğu için label hakkında olumlu şeyler söylemiyor olmak, kutsal bir şeye saygısızlık etmekti sanki. Bazıları bunu neden yaptığımızı, nedenlerimizi merak ediyordu. Bazıları ise sonunda birilerinin birşeyler söylüyor olmasından dolayı mutluluklarını dile getiriyordu.

Bir süre böyle devam etti, sonra pek çok insandan bu tür hicivli resimler almaya başladım. M_anus logosu da o zamanlarda yaratıldı. Aslında m_Anus ismi de bizzat bir m_nus sanatçısından geldi. İsmi tabii ki bende saklı olan bu zat, bir keresinde "there's a record coming out of m_nus!" dedi. Bunu öyle garip bir şekilde telaffuz etmişti ki, bizim aklımızda bir anda m_nus, m_anus'a dönüşüverdi. Bir kaç içkiden sonra bunu ağzımıza doladık galiba. Sonrasında ise tüm M_nus ekibinin Kontakt fotoğrafında Star Wars kahramanları gibi siyahlara bürünerek verdiği pozlar. Richie'nin en önde olduğu ve Magda'nın Richie'nin elindeki bir LED kutucuğa tapındığı o garip fotoğraf. İşte o an dedik ki; -"Yeter bu kadar. Bu yeni bir din mi?" Sonra da Richie'nin elini kameraya doğru uzattığı o poz var. Bunu ilk gördüğüm akşam TV'de Uri Geller'in şovu vardı ve ne kadar da benziyor dedim içimden. Gariplik ve çılgınlık babında baya ortak noktaları var diye düşündüm. Herşey, "Biz yeni bir dine inanan insanlarız, yeni İsa'mız Hawtin'in yolundan ilerliyor ve aydınlatılmış bir küp şeklindeki tanrımıza tapınıyoruz" der gibiydi. Bu gerçekten gülünç!

'Minimal Hype' ve ardındaki 'business network' hakkında neler söylemek istersin?

Eğer minimal bir müzik türüyse, artık underground olarak yoluna devam etmesi neredeyse imkansız. Geçmişteki bir çok müzik türü gibi, önce bir sırdır, sonra kulüple ilgili olur, sonra hype, sonra reklam anlamında başarılı olur, sonra da yüksek dozdan ölür! Artık insanlar Richie Hawtin'in parkta verdiği röportajda çevrecilikten bahsettiğinde, sadece kendi çıkarlarını ve reklamını düşündüğünü anlamak zorunda. -"Vinyl kesinlikle gereksiz, vinyl almayın!" dediğinde bunu söylemesinin sebebi, çevre için kötü olduğunu düşünmesinden ziyade, kendi şirketi Beatport'un çıkarlarını düşünüyor olması. Beatport techno'nun itunes'u gibi. Neredeyse bir MP3 monopolisi. Her MP3 satıldığında Richie Hawtin ve ortaklarının cebine para giriyor. Bu yüzden tabii ki vinil fanları için üretilen teknolojiler ilgisini çekmiyor. Çünkü böyle para kazanmıyor! Böylece laptop'unda gelişimine katkıda bulunduğu  programla parçaları ne kadar kolay mikslediğini gösterdiği her sefer, daha çok insanın bu siteye girip birşeyler satın aldığını hayal ediyor olmalı. Çok para kazanan bir techno süperstar imajı burada da işe yarıyor. Çünkü pek çokları aynı onun gibi olabilmek için can atıyor. Artık bir bilgisayar programı ve bir kaç MP3'le DJ olabilmek mümkün. Bir anlamda insanların ihtiyaçlarıyla ve duygularıyla oynuyorlar.

Bu arada tüm bu söylediklerimin büyük iş dünyasında normal karşılandığını da eklemeliyim. Tabii ki ürününüzü buluşturabileceğiniz en yüksek potansiyel insan sayısıyla buluşturmaya çalışırsınız. Ama bu büyük kurumsal bir şirketin izleyeciği yoldur. Underground müzik için geçerli, para için değil. Eğer mainstram yolu seçtiysen bu bir karardır, ama lütfen hala "doğru" veya gerçek(real) olduğunu idda etme!    
 
Sen ve senin gibi sanatçıların bu konudaki duruşu nasıl?

Sanırım bir çok insan benim gibi scene'de olup bitenlerle pek de ilgilenmiyor. Pek çoğu bağlantılarla ilgilenmiyor. Tek ilgilendikleri her hafta partilemek ve çalmak. Diğer yandan aynı şekilde scene sayesinde büyüyen ve kendini olup bitenler konusunda sorumlu hissedenler de var. M_nus ikonuyla alay etmeye başladığımzdan beri bir çok insan dile gelmeye başladı. Pek çok insan bizim gibi düşünüyor. Beni sakın yanlış anlama. Richie Hawtin ve arkadaşları harika insanlar, ama bu oluşumun ardındaki ticaret aklı bize müziğin ikinci planda olduğunu gösteriyor. Bu bence çok üzücü bir durum. Ben bazı M_nus sanatçılarıyla bizzat arkadaşım ve onlar bile bir noktada Hawtin'in fazla ileri gittiğini düşünüyorlar. 

Eğer kendini odyofil bir müzik aşığı olarak gösteriyorsan, partini büyük bir konser salonunda vereceğinde iki kere düşünmelisin. Eğer insanlara 4-5 kişiden oluşan senkronize bir live set vadediyorsan-ki burada sadece ayrıntılarda varolan bir müzikten bahsediyoruz- gerçekleştirilecek en iyi performans bile böyle bir konser salonunda bu ayrıntıları açığa çıkaramayacaktır. Sonuçta büyük bir alanda parti yapıyor olmak müzikle mi, yoksa oraya kaç kişi geleceği ve girişte kaç para ödeyeceği ile mi ilgili? Richie Hawtin her zaman çok para kazandı ve yeni bir mesih olmayarak da çaldığı her alanı doldurmayı bildi. Ama sanırım bu ona yeterli gelmiyor...

Techno benim için hiçbir zaman kolay para kazanma yollarından biri olmadı. Tabii ki müziğim ve performanslarım sayesinde yaşamımı sürdürüyorum ama bunu underground ideallerimi kaybetmeden de gerçekleştireceğim yollar var. Tüm bu M_anus olayı birilerini aşağılamaka ilgili değil. Olup bitenleri bir şekilde değiştiremeyiz, ama onlarla alay edebiliriz değil mi? 

Sıradan bir günün nası geçer anlatır mısın?
Genellikle sabah 10'da kalkarım ve ilk iş e-postalarıma bakarım. Sonra label ofisine giderim ya da tüm günü stüdyomda geçiririm. Akşam üzeri 4-5 gibi 2 köpeğimle yürüyüşe çıkarım ve sonrasında ya yine stüdyoma veya ofise dönerim. 9-10 gibi iş günüm sona erer. Arkadaşlarla görüşürüz, ya da kanepede kendime vakit ayırırım.

Çocukluğunda en sevdiğin oyuncak ve çizgi film hangisiydi?

Bir sürü lego benzeri inşaat tuğlalarım vardı. Sanırım sahip olduğum en iyi oyuncaklar. Tüm günümü onlarla oynayarak geçirirdim. Başlarda Doğu Almanya'da Batı programlarını izlememiz yasak olsa da Tom & Jerry' ve sonrasında The Simpson'u çok seviyordum.
 
Türkiye ve İstanbul hakkında neler biliyorsun? Burada çalmak ister misin?
İstanbul'un tarihi hakkında çok şey okudum. ama ne yazık ki sadece bir kaç kez aktarma yapmak için hava alanı dışında birşeyi görme fırsatım olmadı. Oradaki partiler ve scene hakkında sadece iyi şeyler duydum. Gelip kendim görmeyi gerçekten çok istiyorum.

Gelecek projelerin ve müzikal planların nedir?
Şu anda label'daki sanatçılarımız Marcel Knopf and Kleinschmager Audio ile yeni prodüksiyonlar üzerinde çalışıyoruz. Rrygular'dan yeni EP'ler yayınlayacağız. Ayrıca bir kaç gün önce Mr. Stathik için yeni bir remix yaptım.

Son olarak söylemek istediğin birşey var mı?
Evet! Hype'a inanmayın!

Röportaj: Christopher Çolak
18 Ocak 2009

Interviews
 

Dominik Eulberg

Techno ranger from Westerwald: Dominik Eulberg
While not being a forest ranger, Dominik Eulberg produces techno that no one else is… more

T.E.E.

T.E.E.: Turzi Électronique Expérience
French pyschedelia virtuoso Romain Turzi gone wild with his real synths and analogue recording techniques… more

Hardfloor

Two Decades of Hardfloor
One of Germany’s best techno outlets, Hardfloor has been doing electronic music for 20 years… more

Kate Simko

Kate Simko: Soul & Heart
Chicago's Kate Simko is digging deep with her diverse style, full of soul & heart. more

Niederflur

Niederflur: Techno with an attitude
Cologne based duo Niederflur has been releasing mind blowing techno music since the early 90’s. more

Kaiserdisco

Kaiserdisco: "In No One's Shadow"
Kaiserdisco duo has gained reputation with their high quality dance floor tracks all around the… more

Michael Mayer

St. Vinyl: Michael Mayer
"You can get into trouble but you can also find a new friend" says Michael… more

Mr G

Mr G: Still Here
Most of us know Colin McBean for years now and he is making people dance… more

Mr G

Mr G: Hala Burada
90’lı yılların başından beri techno müziğin en önemli figürlerinden olan Colin McBean aka Mr G… more

Phonique

Phonique: Kissing Strangers
Phonique is kissing strangers in his new album released from the label of ‘best kept… more

FM Belfast

Be friends with FM Belfast
Do you really think that Iceland is all about melancholy, coldness and dark melodies? No… more

Danton Eeprom

Danton Eeprom: The most serious Frenchman
Londoner Frenchman Danton Eeprom is one of the most inlfuential and inspiring and emerging talent… more

Maayan Nidam

10 shots from Maayan Nidam
I caught Maayan Nidam just before her Vodka shots and asked her real questions before… more

Orlando Voorn

Orlando Voorn: Transit Technocu
Detroit techno denince ilk akla gelen isimlerden olan Orlando Voorn şu günlerde hiç olmadığı kadar… more

Jimmy Edgar

Müzikli Seks: Jimmy Edgar
Müziği seksüel bir titreşim ve etkileşim kaynağı olarak gören Jimmy Edgar dünya üzerindeki en yetenekli… more

Emika

Emika Drops The Other
Electronic music world is yet not aware but Emika is the next big thing in… more

Jason Smith

When Ai Was Ten
One of the world's most underground and best electronic music labels, Ai Records is celebrating… more

Phil Kieran

Phil Kieran's "Shh"
One of world's busiest electronic music producers and DJs, Phil Kieran released his debut "Shh"! more

Estroe

Estroe and her "Elemental Assets"
One of the best DJanes around, Estroe proves herself also in the production area with… more

Deniz Kurtel

Deniz Kurtel’in Ses Heykelleri
Uzunca süredir Amerika’da yaşıyor olsa da Türkiye’den çıkan ender kadın elektronik müzik prodüktörlerinden biri, belki… more